“Ben deli miyim gerilla derken Tabii ki Terör örgütünü kastetmedim”

Sosyal medyadan paylaştığı ‘İyi değilim, sadece işimi istiyorum’ mesajıyla gündem yaratan oyuncu Füsun Demirel son dönemde yaşadıklarını ve tartışma yaratan “Gerilla annesi rolünde oynamak isti­yorum” sözlerinin arka planını Gazete Habertürk’ten Kübra Par’a anlattı



Oyuncu Füsun Demirel’in geçtiğimiz günlerde sosyal medyada paylaştığı bir mesaj, Türkiye’nin gündemine oturdu. O mesajda artık televizyon dizilerinde rol alamamasına isyan ediyor, “Sadece işimi istiyorum, iyi değilim” diyordu. Aslında onu bu noktaya sürükleyen, 3 yıl önce verdiği bir röportajda sarf ettiği bir cümlenin yarattığı tepkiydi. O röportajdan sonra oynadığı dizideki rolüne son verilmişti ve deyim yerindeyse sektörden dışlanmıştı. Peki ne oldu da Türkiye sinemasına ömrünü vermiş, 60’tan fazla filmde, 20’den fazla dizide oynamış bir oyuncu olarak bugün bu noktaya geldi? Terör örgütü PKK’ya destek mi veriyor? Hepsini konuştuk…

Geçtiğimiz gün Instagram’da paylaştığı­nız bir mesaj çok dikkat çekti. 3 yıl önce verdiği­niz bir röportajda “Gerilla annesi rolünde oynamak isti­yorum” dediğiniz iddia edil­miş ve o dönem oynadığınız dizideki rolünüze son veril­mişti. “Bugüne kadar hiz­metten başka, insanlıktan, sevgiden başka ne örnekle­dim ki bu hayatta? Sadece bir işi bile çok gördüler. Ben iyi değilim” demişsiniz. Sizi o mesajı yazmaya iten neydi?

2015’teki o olay benim için 35 yıllık meslek haya­tımda, aynen bir trafik kazası gibiydi. O yıldan bugüne kadar gerçekten dik durmaya çaba gösterdim. Instagram’da paylaştığım o mesaj bir çeşit duygusal patlamaydı. Bunu içimde çok zamanlar yaşa­dım ama hiç kimseyle pay­laşmadım. Genellikle hep gülen tarafımı gösteriyorum. Çünkü bizim aslında görevi­miz insanlara topluma moral vermek, onlara karşı hep pozi­tif enerji taşımak. Ama bizim de aslında bazen duygusal anlamda düştüğümüz anlar oluyor. Bu onlardan birisiydi ve bu patlamayı yaşadım.

O röportajda ne demiş­tiniz? Sizi 3 yıllık bu sürece iten olayın aslı neydi?

Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiğim röportaj, aslında tiyatro oyunumla ilgiliydi. Amaç oyunumu anlatmaktı ama geniş kapsamlı bir röpor­taj oldu. Seçim sonrasıydı ve siyasi sorular da soruldu. Sonunda, aslında neredeyse röportaj bitmek üzereydi ve gazeteci arkadaş şöyle bir soru sordu: “Bunca yıllık kari­yer, bu kadar rolden sonra ‘Şunu da yapsaydım’ diye içinizde bir şey kaldı mı?” Aynen böyle bir soruydu. “Evet, gençliğimde bir gerilla kızı oynamak isterdim” dedim. Düşündüm. Çok baş­langıçtan, gençlikten; 35-40 sene öncesinden bahsediyo­rum. Ama artık neredeyse 60 yaşına geliyorum. “Ben­den bu saatten sonra, bir de bu fizikle, olsa olsa annesi rol­leri falan olur” diye espriyle, aslında kendimi biraz eleşti­rerek böyle bir cevap verdim.

O röportajdaki sözleriniz, aslında PKK’lı teröristleri canlandırmak istediğiniz şeklinde yorum­landı. Kastınız bu muydu?

Tabii ki böyle bir şey olabilmesi söz konusu değil.

Daha sonra “Hayır, ben PKK’yı kastetmedim, İtal­yan gerillasını kastettim” dediniz ama bu sözleriniz de “Füsun Demirel zora düştü, çark ediyor” gibi yorum­landı. Gerçekten PKK’yı mı kastetmiştiniz, yoksa kastı­nız başka bir şey miydi?

İlk kez 3 yıl sonra kendimi ifade etme fırsatı yakaladım. Size çok teşekkür ederim. Terörün bu kadar can aldığı, kanın gövdeyi götürdüğü, asker/sivil herkesin öldürül­düğü bir atmosferde, eğer “Gerilla” derken PKK terör örgütünü kastediyor olsam, o zaman insanların benim aklımdan kuşkulanması gere­kir. Bu normal bir şey değil. Bir insan bunu nasıl söyleye­bilir; bu mümkün mü? Ben 35 yıldır, ürettiklerimle ve fikirlerimle çırılçıplak, top­lumun önünde bir sanatçı­yım. Eğer PKK örgütüne sempatim olsa, bu zaten illa bir yerlerden ortaya çıkardı. Böyle bir şey söz konusu ola­maz.Biz, hayatımız boyunca insanlara işlerimizle, duruşu­muzla sadece barış, dostluk, sevgiyi aşılamaya çalışıyo­ruz. Demokrasilerde çözüm­lerin silahla, savaşla, terörle, bombayla değil; sohbetlerle, fikir tartışmalarıyla olması gerektiğine inanan insanla­rız. Böyle bir şey söz konusu değil. Terörist teröristtir. Gerilla kelimesi enternas­yonal bir kelimedir. Dünya tarihinde gerilla o kadar geç­mişlere dayanır ki neden PKK ile örtüştürülüyor, bunu da anlamış değilim.


‘LEYLA HALİT HAYRANIYDIM’

Peki, sizin “Gerilla” derken kastınız neydi?

Bir hatıra defterim var. Geriye dönüp 12 yaşıma, 1971-72 yıllarına bakıyorum. Bir sayfada bir kalp yapmışım, o kalpte “Leyla Halit” yazıyor, “Benim kahramanım” demişim. Filistin kurtuluş mücadelesinin sembol ismi…

Siz aslında Filistin mücadelesine sempati duyuyormuşsunuz…

O zaman, o yaşta evet. Sonra benim bir İtalya sürecim var. Tiyatro eğitimimi İtalya’da aldım. 6 yıl o ülkede yaşadım. İtalya’da yaşarken, Avrupa’yı kasıp kavuran İkinci Dünya Savaşı’nı; o halkın kendi ülkesini, cumhuriyetini korumak için ne denli canla başla savaştığını, onların bütün hikâyelerini okudum, filmlerini izledim, şarkılarını dinledim ve o sivil milislerin nasıl Hitler’e karşı savaş verdiğini gördüm. Aslında bütün bunlara da sanatsal anlamda tanık olduğum için o yaşlarda bir oyuncu olarak, “Şöyle bir rol oynamak isterdim” diye hayal ettim ve bunu dile getirdim. Ama tabii nerelere çekildi.

‘ÖLÜM TEHDİTLERİ ALDIM’

“Ben artık sokağa çıkmaya korkuyorum” demişsiniz. Nasıl mesajlar alıyorsunuz?

2015 yılında bu başıma geldiği zaman çok ağır bir linç yaşadım. Kendimi ifade edemedim. Çalıştığım yapım şirketi ve bağlı bulunduğum cast ajansı, bana bir ihtarname yolladı. Eğer basına bir açıklama yaparsam şu kadar miktar tazminat ödeyeceğimi söylediler. Özellikle cast ajansı, “Susman gerekiyor Füsun Abla, hiçbir şey konuşmayacaksın” dedi. Ben o süreyi, o geçen zamanı doğru değerlendiremedim.

Yani “Ben yanlış anlaşıldım” mı diyemediniz?

Evet, bunu diyemedim. Bugün size anlattığım şeyleri 3 yıl önce anlatabilirdim. Ama bunu diyemedim. Bu şansımı elimden aldılar. Dolayısıyla bu kadar ağır zaman kaybı var. Sokağa çıkamadım. Çocuklarım o zaman 7.5-8 yaşındaydılar. Ailece ölüm tehditleri aldık. Kadın olmamdan da kaynaklı, çok cinsiyetçi, hakarete varan, ne yaşıma ne sanatçı kimliğime yakışmayacak şeyler söylendi ki doğal olarak ürküyorsunuz, çekiniyorsunuz. 72 saat boyunca perdeleri kapatıp evde çocuklarla oturdum, hiçbir yere çıkamadım.

Bu sizin için bir travmaya dönüştü mü?

Evet, dönüştü.

‘SANATÇILARIN BİRBİRİNİ LİNÇ ETMESİNİ KABUL ETMİYORUM HERKES İSTEDİĞİ SİYASETÇİNİN YANINDA OLABİLİR’

Geçtiğimiz günlerde kimi sanatçılar Cumhurbaşkanı ile beraber operasyon yürüten askerlere destek vermek için Afrin’e gitti. O sanatçıların Afrin’e gitmesine ve daha sonra onlara yöneltilen eleştirilere ne diyorsunuz?

İşimizi üretirken bizim siyasi görüşümüz diye bir şey olmamalı. Yurttaş olarak her­kes bir partiye oy veriyor. Bunun için de birbirimizi suçlamak, yargılamak, küçüm­semek ya da hakarete varacak şeyler söy­lemek kadar seviyesiz bir şey yok. Herkes her türlü görüşe sahip olabilir. Niçin sanat­çılar sürekli “Neden oradasın?” diye suç­lamalarda bulunup birbirlerini sosyal medyada küçük düşürüyor. Böyle bir şey olabilir mi? Eğer özgür yurttaş­larsak herkes istediği kişinin, siyasetçinin yanında olabilir. Siyasi yaklaşım ne olursa olsun, birbirlerini linç etmeye varacak ya da küçük düşürecek sözleri asla kabul etmi­yorum. O partinin yanında da görünebilir, bu partinin yanında da görünebilir. Neden insanlar birbirlerine kötü dil kullanıyor? Yurttaş olarak herkes bir partiye oy veriyor.

Ben 35 yıldır, hiç kimsenin siyasi görüşünü bilmeksizin ekranlardan o evlere girdim. Ailenin bir ferdi gibi olduk. Sokakta beni gördükleri zaman sanki ben onların teyzesiyim, kardeşiyim gibi sarıldılar. O ekranlardan evlerine girerken, “Onun başı kapalı, öbürününki açık; o öyle, bu böyle” demedik. Hangi partiden, hangi görüşten olduğu fark etmeksizin herkes bizi bağrına bastı. Aramızda böyle duygusal bir bağ oldu. Ben o insana “Hangi partiye oy verdin?” demedim, diyemem, buna hakkım yok. Geçmişteki tüm o ‘Sıdıka’, ‘Şaşıfelek Çıkmazı’ işlerinde başka bir gönül bağı içindeydik. Hangi görüşten olursa olsun bana bu kadar inanmış, bütün bu insanların bu yanlış algıyla bir hayal kırıklığı yaşamalarına üzüldüm. Çünkü ben seyircilerimi hiç hayal kırıklığına uğratmadım. Bu yanlış algının bunca zamandır sürmesi artık benim canımı çok fazla yakıyor.

“Sanatçılara yönelik linç her iki mahallede de var” diyebiliriz. Bir tarafta Memet Ali Alabora, öbür tarafta Yavuz Bingöl… Siz ikisinin de yanlış olduğunu düşünüyor musunuz, yoksa “Biri haklı­dır, diğeri haksızdır” mı diyorsunuz?

Hayır, her iki linci de kesinlikle eleştiriyorum. Genel olarak sol görüşlü bir insan oldum. Ama hayatımda hiçbir zaman benden “Neden Yavuz Bingöl böyleymiş?” diye bir tek kelime duyamazsınız. Herkes nerede durmak isterse durur. Özgür irade diye bir şey var. Neden bunun için sanatçı arkadaşımı küçük düşüreyim?

‘ÇOK YALNIZLAŞTIRILDIM’

Peki, bu süreçte sanat çevre­sinden size destek mi geldi, yoksa sizi yalnız mı bıraktılar?

Bunu cevaplamam çok zor. En başında çok yalnızlaştırıldım. Destek geldi. Ama yeterli miydi?

Ya Instagram mesajını attıktan sonra?

3’üncü yıla giriyorum ve bu linç sanki adeta tekrar­ladı. Destek olan herkese çok teşekkür ediyorum. Meslektaşlarımdan katlana katlana destek­ler geldi, hâlâ da geliyor. İlk olayda böyle değildi. Kendimi gerçekten çok yalnız ve izole hissettim. Ama bu sefer birlikte ne üretebileceğimize dair teklifte bulunanlar bile oldu.

‘MECLİS’TE KADIN TİYATROCULARA YAPILAN TÜRKİYE’NİN AYIBIDIR’

Meclis’te kadın tiyatrocuların sahneye çıkarılmadığı iddiasına karşılık, 100 kadın tiyat­rocu ‘100 Replik’ adında bir protesto eylemi yaptı. Buna ne diyorsunuz?

Meclis’te yaşanan, Tür­kiye Cumhuriyeti’nin ayıbı­dır. Hiçbir şekilde hiçbir yurttaşın onaylayabileceği bir şey olduğunu sanmı­yorum. Orada Meclis Baş­kanı’nın aslında bir yanlışa düştüğünü düşünüyo­rum. Belki de “Biz burada bir hata yaptık. Arkadaş­lar kusura bakmayın” gibi bir açıklama da olabilirdi. Çünkü kadın her yerde­dir. 16. yüzyılda Elizabeth döneminde Globe The­atre’da kadınlara sahne yasağı varken erkek kılı­ğında sahneye çıkan kadınlar oldu. Kadın oyun­cular sahneye çıkabilmek için çok mücadele verdi. ‘100 Kadın 100 Replik’ bir tepkidir, bir protesto­dur. “Biz varız, burada­yız. Kadınız, oyuncuyuz. Bu sahne bizim.” Mesleği­mizi ölene kadar üretmeye devam edeceğinin de bir cevabıdır.

Bu ülkede arada ne yazık ki böyle şeyler yaşıyoruz. Biz kadın oyuncularız ve ölene kadar da sahnedeyiz.

Televizyonda proje yapmadınız ama bu süreçte tiyatroya devam ediyor muydunuz?

Tiyatro çok yoğun. İtal­yanca’dan kendi çevirdi­ğim ve uyarladığım, Dario Fo ve Franca Rame’nin bir oyununu oynuyorum.

Dario Fo sizin hocanızdı değil mi?

Evet. Bana mesleki olarak hep ışık tutan biri oldu. Sanatçı toplumun üzerinde durur. Bir çeşit filozoftur. Toplumu değerlendirir, öngörür, oyunlar yazar, yönetir, oynar… Sanatçı eleştirir. Eleştiri ise yapıcıdır ve iyileştirir. Tüm siyasi tabelalara uzak ve mesafeli durup gereğinde her şeyi eleştirebilendir. Dario Fo ve Franca Rame işte böyle sanatçılardı. 3 sezondur oynadığımız ‘Aşk Dersleri’ insanların birbirini anlaması ve sev­mesi üzerine bir oyun.

Nerede izlenebilir?

8 Nisan Pazar günü Adana’da, 9 Nisan Pazar­tesi günü de Tarsus’ta olacağız. 21 Mart’ta İstan­bul’da Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde, 22’sinde de Moda Sahne­si’nde oynayacağız. Sonra 23’ünde Londra Tiyatro Festivali’ne gidiyoruz. Londra’da Türkiye’yi temsilen oynayacağız.