Nemrutun küçücük bir sivrisinek yüzünden bütün huzuru kaçmıştı. Her nereye gitse sinek te onunla birlikte gidiyor, burnuna, yüzüne gözüne konuyor, hortumunu vücuduna saplayıp kaçıyordu. Ne kadar çalışmışsa, sineği yakalamağa muvaffak olamamıştı. Bütün saray seferber olmuştu. Herkes sineğin peşindeydi. Fakat hiç kimse tutamıyordu. Kapıları, pencereleri sıkı sıkıya kapatıyorlar, fakat sinek ne yapıp ediyor, içeri girmeğe muvaffak
Büyük bir fabrikanın müdürü süpriz bir ziyaret yaparak personeli kontrol etmeye karar verir. Fabrika içinde dolaşırken tembel tembel oturan genç bir eleman görür ve çok sinirlenir. “Haftalık ücretin ne kadar?” diye sorar. ”300 lira” Müdür cüzdanını çıkarır ve gence 300 lirayı uzatır : ”İşte haftalığın, şimdi git ve bir daha da gelme”. Yöneticisine dönerek:
Bir adam Hacca gidiyordu. Yanında götürmemek için bin altınını bir arkadaşına bıraktı. Hacdan döndüğünde parasını geri istedi. Arkadaşı: – Hayır, dedi, sen bana para falan bırakmamıştın. Hacı şöyle dedi, böyle dedi, olmadı. Beraberce meşhur Kadı İlyas’ a gittiler. Kadı İlyas davayı dinledi. Suçluya dönüp: – Sana para vermediğine yemin edermisin? – Ederim efendim. Yemin etti.
Profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı. Herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu ve ardından sordu : “Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?” ’50gm!’ …. ‘100gm!’ …..’125gm’ ..diye öğrenciler yanıtladı. “Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem,” dedi profesör, “ama, benim sorum şu ki : Bu bardağı birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?” ‘Hiçbirşey’ …..diye yanıtladı
Doğan Cüceloğlu: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı? Bir katılımcı: Allah?a şükür, hocam, bildiğimiz kadarıyla yok. Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz? Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar : Ölüm. Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek
Hukuk fakültesini bitiren genç, ülkenin en ünlü avukatının yanında staj yapmak için başvuruda bulunur. Avukat gence tek şart ileri sürer: “İlk davandan elde ettiğin bütün parayı bana vereceksin”. Anlaşma imzalanır ve iki yıl beraber çalışırlar. Tam staj bittiğinde genç anlaşmayı haksız bulduğunu, ilk davadan kazandığı parayı ona vermeyeceğini açıklar. Avukat tazminat talebi ile mahkemeye başvurur.
-Efendim, tütün tabakasını ortada unutmağa gelmiyor, insafsız herif, tütünü ne kadar saçacak yeri varsa içti, tozları bana kaldı.Çok otlakçı gördüm ama böylesine hiç rastgelmedimdi.Bizim rahmetli İlhâmi da otlakçı idi ama hiç olmazsa bir inceliği vardı, adamı eğlendirirdi.Karşınıza oturdu mu, gözleri ile tütün paketini arar, sokulur, tabakayı, cebime koyarım, sözlerini şaşırır, cebimden çıkarıp masanın üzerine bırakırım,
Vaktiyle adamın biri hamama gitti. Hamamda göbek taşının üzerine terlemek için uzandı. Biraz sonra aynen kendisine benzeyen bir adam hamama girdi. Adamın yanında tellaklar, etrafında hizmetçiler vardı. Adamı hamamın en temiz ve lüks kısımlarından birine aldılar. Adamın çok zengin olduğu belliydi. Göbek taşının üzerinde yatan adam, gelen kişinin kendisine bu kadar benzediğini fark etti. Gelen
Küçük çocuk,deniz kenarında gördüğü yassı bir taşın güzelliğine hayran olmuştu.Mutlaka bir mücevherdi bulduğu. Şekli de bir insan kalbi gibiydi.Üstelik de parıl parıl parlamaktaydı. Çocuk, taşı avuçlayıp evine koştu. Ve onu büyük bir heyecanla babasına uzattı. Adam, yavrusunun soğuktan morarmış avucundaki taşın,birbirine sürtüldüğünde kıvılcım çıkartan bir çakmak taşı olduğunu hemen anladı.Fakat bunu ona söyleyemedi. Küçük çocuk,
Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa: – Buraların yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanıbaşındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler.Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra: – Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sağ tarafa