Bizim Hikâye’nin en büyük sorunu
‘Shameless’ uyarlamasının problemi, boşlukları doldurma biçimi…
Bizim Hikâye dördüncü bölüme yaklaşırken işler tıkırında gidiyor. Reytingler güzel, Hazal Kaya ve Burak Deniz arası uyum nefis, ‘Shameless’ı bilmeyen çoğunluk için de zaten hava hoş.
Ama başlamadan tartışma yaratan ‘uyarlama’ meselesi bambaşka bir sıkıntı yarattı. Yapım ekibi, hikâyeyi aseksüelleştirmekle kalmayıp mahalle baskısına batırıp çıkararak ‘yerelleştirmiş’ görünüyor. Edepsiz Gallagher’ları İstanbul’a transfer ederken Batı ahlakını Chicago’da bıraktıkları iyi olmuş. Üstüne bir de maço ahlakımızı ekleyince buram buram ‘bizim’ oldu. Dizideki tüm erkek karakterlerin korku unsuruna dönüşmesi, Türkiye ekranlarında kanıksadığımız bir durum ama işin öteki yanında bildiğimiz orijinal hikâye dururken ‘Bizim Hikâye’nin duruşu göze batıyor.
Shameless’ın erkekliği yerin dibine sokulan adamlarının yanında ayyaş babadan, bakkala kadar herkesin çevresindeki kadınlara eziyet ettiğini görmek diziyi izlemeyi zorlaştırıyor.
Tülay’ın (Nesrin Cavadzade) bir kına gecesine bile gidemeyişi kıskanç kocası Tufan yüzünden, Şeyma’nın aklını yitirmesi (Evrim Doğan) onu terk edip giden adamın bitmeyen eziyetinden, Esra’nın (Pınar Töre) gönlü çırak Hikmet’e kayacaksa, güpegündüz dövmeye yeltenen kocası bakkal Asım’dan. O hiçbir işe yaramayan ayyaş Fikri (Reha Özcan) bile evde bir terör unsuru.
Tüm bu kalıplar öykünün her köşe başını tutmuşken, Filiz’in kahramanca ailesine sahip çıkması, çalıştığı fast food restoranında belden aşağı espri yapan yılışık müşterilere ağzının payını vermesi, Barış’a racon kesmesi filan önemli olmuyor. Çünkü bildiğimiz tek uyarlama yöntemi olan ‘örf/adet/gelenek’ üçlüsüyle iradesi çoktan budanmış.
‘Bizim Hikâye’, kendini biraz özgür bırakmayı bilse, neyin uyarlaması olduğu bile tartışılmayan iyi bir dizi olur. Mesele sadece bu müthiş oyuncuları o depresif kalıplara sıkıştırmamakta.