Şehir içi dolmuşların birinde 20 yaşlarında incecik elbiseler giyinmiş genç bir kız, utanma duygusunu parçalar bir şekilde, açılıp saçılmış bir şekilde oturuyordu. Arkasında saçı sakalı ağarmış ihtiyar, Genç kızın kulağına edepli bir şekilde eğilerek; edeple şöyle fısıldadı: Ey kızım sana yakışan örtünmektir. Tesettür,insan kurtlarının iştahını kabartan bu şeffaf elbiseden daha faziletlidir. Hem bu hayâyı parçalar
Dervişin biri meclislerden birinde – Kur’an her soruya cevap verir der meclisten birisi bunu kabul etmez ve – sana bir soru sorarım ve mahcup olursun der Derviş kabul eder ve adam soruyu sorar – 50 kilo undan kaç tane ekmek çıkar der Derviş meclisteki bir fırıncıya sorar – 50 kilo undan kaç ekmek çıkar? Fırıncı
Fatma hanım, sırtına ekin destesini aldı ve düşünceyle ilerlemeye başladı Birden kayınvâlidesinin sesiyle kendine geldi: “-Kız Fatma çabuk buraya gel Sarı inek doğuruyor, yardım et!” Can havliyle sırtındaki destesini indirdi ve ahıra koştu Aman Yâ Rabbi… Hayvan da olsa, ne kadar acı çekiyordu Fatma hanım, kayınvâlidesiyle birlikte hayvanın doğum yapmasına yardım ediyordu Kayınvâlidesi: “-Bir hayli
Hz.Ömer (r.a), sessizce Allah Resulünün dinlenmekte olduğu odaya girer. Girdikten sonra bir an çevresine göz gezdirir. Tavana asılmış kuru bir deri parçası, bir torbanın içinde bir kaç kilo arpa, duvara dayalı birkaç ağaç yaprağı ve yerde Hz. Muhammed’in (s.a.v) üzerinde uyumakta olduğu hurma lifinden örülmüş kaba bir hasırdan başka bir şey göremez. Bu manzara karşısında
Hayvanlarla konuşma özelliğine sahip olan Hz. Süleyman bir kıtlık döneminde bir toplulukla şehrin dışına yağmur duasına doğru çıkmaktadır. Yolda bir karınca dikkatini çeker. Zavallı hayvan sırtüstü yatmış, ayaklarını göğe doğru uzatmış, çırpınırken dua etmektedir. Hz. Süleyman Karıncanın duasına kulak kabartır. Karınca şöyle dua etmektedir; “Allah’ım bizi Sen var ettin… Ve Senin rahmetin olmadan biz yaşayamayız
Bir gün bir kişi Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın yanında: “–Şu satranca hayret ederim. Satranç tahtasının uzunluk ve genişliği birer arşından ibâret iken, insan onun üzerinde bir milyon oyun oynasa, bir oynadığı mutlaka diğerinden farklı olur, hiçbir oyun diğerine benzemez!” dedi. Hazret-i Ömer -radıyallahu anh- ona şöyle dedi: “–Bundan daha hayrete şâyân olanı vardır. İnsan yüzünün uzunluk ve genişliği
?” Bir gün Peygamber Efendimize bir Sahabi eşinden şikayete gelir. “Benim eşim misafiri sevmiyor. Bana ne gibi tavsiyede bulunursunuz?” der. Efendimiz ( sav ) ; “Yarın size misafir olacağım. Eşin, ben içeri girerken de baksın ,çıkarken de baksın der.” Sahabi eşine efendimizin geleceğini müjdeler. Eşi çok sevinir . Yalnız dışarıdan içeri girerkende çıkarkende bakmasını söyler
İbrahim Ethem tacı tahtı terk ediyor. Seneler sonra seyr-ü sülûkünü tamamladıktan sonra Belh şehrine tekrar geliyor. Kendi yaptırdığı camide yatsı namazı kılıyor. Dışarıda sulu kar, yağmur, soğuk Şurada kıvrılayım da sabah olunca giderim diye düşünüyor. Kayyum geliyor, camide saklandığı yerden buluyor, çıkarıyor. Ne yapıyorsun diyor. Müsaade et, şurada yatayım. Sabah namazından sonra Belhe gireceğim diyor.
Aşıktı delikanlı. Sevgilisinin isminden başka bir şey bilmediğinden mi, konuşmaya mecali olmadığından mı bilinmez, arkadaşı anlatıyordu onun halini: – Gözleri günlerdir uyku görmedi efendim, diyordu, yemiyor, içmiyor, işi gücü, gecesi gündüzü havası suyu o kız oldu sanki. Ne desem kâr etmiyor, son bir çare diye geldik size. Halbuki “sen bir garip çobansın, o padişahın kızı,
Bir padişah Hızır’ı görmek istiyordu Bir gün bunun için tellallar çağırttı “Kim bana Hızır’ı gösterirse onu armağanlara boğacağım” dedi Birçok oğlu uşağı olan fakir bir adam bu işe talip oldu Karısına dedi ki: “Hanım ben padişaha Hızır’ı bulacağımı söyleyip ondan kırk gün müsade alacağım Bu kırk gün için padişahtan size ömrünüz boyunca yetecek yiyecek, içecek