Hızır Bey, İstanbul kadısı ve belediye başkanı iken, bir Hıristiyan mîmâr geldi. Fâtih Sultan Mehmet Hân’dan şikâyetçi olduğunu söyledi. Hızır Bey, mîmârı dinledi. Fâtih, bugünkü Ayasofya Câmii’nden daha yüksek kubbeye ve daha üstün mîmârî husûsiyetlere sâhip bir câmi yaptırmak istemiş ve o mîmâr da bu işe tâlip olmuştu. Ama Müslümanların, Ayasofya’dan daha üstün bir esere
Ünlü bir futbolcunun güzel bir karısı vardır. Futbolcunun karısı bir ara görünmemiş ve komşuları polise telefon etmiş. Futbolcunun karısı ortalıkta yok demişler. Futbolcu karısını öldürmüş olabilir, diyen komşuların ihbarını değerlendiren polisler; kadının ölmüş olduğu kanaatine vararak adamı tutuklamışlar. Mahkeme günü gelmiş. Futbolcu çok para vererek en iyi avukatı tutmuş. Avukat müvekkilini savunmak için hakime demiş
Önemli bir savaş sırasında Japon bir komutan askerlerinin sayısının düşmanlarınkine kıyasla çok daha az olmasına rağmen saldırıya geçmeye karar verir. Ordusunun kazanacağına olan güveni tamdır. Ancak, askerleri zafer konusunda oldukça kaygılıdır. Savaş alanına doğru ilerlerken, yol kenarındaki bir tapınakta durup hep birlikte dua ederler. Daha sonra komutan cebinden bozuk para çıkararak “Şimdi yazı-tura atacağız. Eğer
Bir grup öğrenci, emekli hocalarını ziyarete gitmiş. İşlerinden ve sorunlarından söz etmişler. Hoca, iş yaşamında her biri önemli yerlere gelmiş önceki öğrencilerine, kahve ikram etmek üzere mutfağa gitmiş. Biraz sonra değişik boy, renk ve kalitede birçok fincanın bulunduğu bir tepsiyle geri dönmüş. Kimi porselen, kimi seramik, kimi cam, kimi plastik olan fincanları ve kahve termosunu
Fırat’ın bir yakasında yaşayan bir delikanlı ile öbür yakasında yaşayan güzel bir kadın varmış. Birbirlerine aşık olmuşlar. Delikanlı her gece Fırat’ın sularında yüzerek karşı yakaya geçer sevgilisine ulaşırmış. Gece sabaha kadar sohbet ederlermiş. Şafak sökmesine yakın delikanlı sevgilisinden müsaade isteyip, kendini Fırat’ın azgın sularına bırakır ve karşı yakaya geçermiş. Bu gecelerce böyle sürüp gitmiş. Yine
Mesleğimde ilk yılım sınıf öğretmeni olmama rağmen lisede İngilizce derslerine giriyordum. Öğrencilik hayatımda çok kopya çektiğim için meslekte hiçbir öğrenci kopya çekemez diye büyük konuşurdum hep. İlk yaptığım sınavda sınıfı düzenledim sınav hâkimiyetini ele geçirdim sınav başladı. Birkaç dk. sonra çalışkan çocuklardan biri parmak kaldırdı hocam 7.sorunun a şıkkı okunmuyor dedi çalışkan bir öğrenci olduğu
Bir öğrenci güreş sanatını öğrenmek için çok tanınmış bir güreş şampiyonuna gitmiş. Yıllarca büyük bir istekle ve hayran olunacak şekilde çalışmış. Bir gün ustasına sormuş: “Bana öğreteceğin başka bir şey kaldı mı?” Usta da: “Bugün öğretebileceğim her şeyi öğrendin.” demiş. Bu sözler genç güreşçiyi çok gururlandırmış ve hocasının yanından ayrılıp kendi yoluna gitmiş. Ülkeyi dolaşmaya
Bir adam kulübesinde oturuyordu. Kulübesi eski olduğu için, kulübenin duvarlarından sık sık parçalar dökülüyordu. Adam her düşen parçanın yerine bir avuç çamur alıp, dökülen yere yapıştırıyordu. Sonunda ev çamur yığını haline geldi ve çöktü. Adam “Ne vefasız evmiş, yıllardır içinde oturdum da çökeceğini haber bile vermedi” diye söylendi. Bunun üzerine ev dile gelerek şöyle dedi:
Günün birinde bir doktora, gerginlik ve tedirginlikten şikayetçi olan bir hasta gelir. Yapması gereken çok işinin bulunduğunu; fakat kendisinin rahatsız, işlerin ise beklemeye tahammülü olmadığını söyler. Doktor ona sorar: Bu işleri başka biri yapamaz mı? Yahut bir başkası size yardımcı olamaz mı? Onları yalnız ben yapabilirim. Bütün işler bana bakar. Sana bir reçete vereceğim. Bu
Fakir bir kadıncağız, bir beyin yanında hizmet eden fakir, kimsesiz bir erkek çocuğunu, soğuk bir kış gününde yalın ayak yürürken gördü. Çocuğun bu hâline çok üzülüp, eskimiş bir çift kundurayı çocuğa verdi. Çocuğun adı Yusuf’tu. Zamanla yokluklara rağmen okudu ve İstanbul’a geldi. Dürüstlük ve çalışkanlığı ile âmirlerine kendisini sevdirdi. Saraya kabul olundu. Zaman geldi Osmanlı